Amanda Palmer'ı, yıllar önce Art of Asking çıkışıyla tanıdım. Müziği pek benim zevkime hitap etmiyordu, bacaklarını tıraş edip etmemesi de beni zerre ilgilendirmiyordu. Hatta en sevdiğim yazarlardan biri olan Neil Gaiman ile birlikte olduğunu da bilmiyordum. Şimdilerde çok tatlı bir çocukları var ve pandemi sırasında Neil 'bi sıgara alıp gelcem' deyip çıkmış, bir daha da dönmemiş. Yeni kitabı çıkıyor yakında. Neyse konumuz bu değil.
Konumuz, isteme sanatı. Amanda istedi ve aldı. Aldığı gibi vermesini de bildi. O gazla dünya çapında tanındı. İstediği şey müziğini yapabilmek için destekti. Paranın bir araç olduğunu hepimiz biliyoruz. Onsuz olmaz bu düzende.
Bilirsiniz, çoğumuz için vermek kolaydır ama istemek ve almak zordur. Hele istemek. İstediğimiz şey ne olursa olsun bir ezilip büzülürüz. Çünkü istediğimizi almazsak düşüneceklerimizden korkarız.
Bana istediğimi verecek kadar değer vermiyor mu?
Şunu bana verecek kadar beni sevmiyor/beğenmiyor mu?
Buna hakkım yok mu?
Üslubum mu yanlıştı?
İma ettim ama anlamamazlıktan geldi.
Yani mesele hep bizde mi biter?
Peki ya bir şey istediğimiz kişinin o anda bize onu verecek durumu yoksa?
Ne istediğimizi netlikle ifade etmiş olsak dahi, o an içinde bulunduğu hal sebebiyle tam anlamadan geçiştirdiyse?
Derdimizi hiç anlatamadıysak?
Ya destek istediğimiz konuda yaptığımız şey, onun tam da yapmak istediği ama cesaret edemediği bir şeyse ve bu durum onu biraz düşündürdüyse...
Yani her zaman istemenin sonu almak değil. Ancak isteme biçimimiz, samimiyetimiz, netliğimiz çok kilit.
İstediğimizi alamadığımızda üzerine çok da düşünecek bir şey yok gibi. Aldığımızda ise düşünecek çok şey oluyor. Hele istemeden aldığımızda...

Comments